Paylaşın!
Trajik Bir Ambalaj Yazısı
Hasan Baltalar
17 Haziran 2013 Pazartesi
10489 Görüntülenme
3 Yorum

Sosyal medyadaki bir takipçimin Twitter hesabında yazdığı ve ürünlerin ambalajında yazılanlara güvenmenin çok zor olduğuna işaret eden bir ifade, yıllar önce yaşadığım bir anımı aklıma getirdi. Olay, doğduğum ve gençliğimi yaşadığım şehre sonraki yıllarda yaptığım bir ziyaret sırasında geçti. Tüketicilerin yanıltılmasının ne kadar kolay olduğuna çarpıcı bir örnek teşkil eden bu anımı, sizlere aktarmak istedim.

Hani satılan ürünlerde “… bakanlığı … tebliğine göre üretilmiştir / ithal edilmiştir” yazar ya, yazmamalı. Çünkü denetlenemiyor.

Salim Helvacıoğlu (@__salim)
4 Mayıs 2013

Bir esnaf arkadaşımın dükkânında, kendisiyle sohbet ediyordum. Bir müşterisinin içeriye girip onu meşgul etmesi üzerine ayağa kalkıp vitrine doğru giderek, caddeyi seyretmeye başladım. O sırada, karşımızda bulunan ve tavuk ürünleri satan dükkândan bir müşterinin çıktığını fark ettim. Gözüm elindeki poşete ilişmişti. Üzerinde kocaman harflerle “Tavuklarımız İslami usullere uygun olarak kesilmektedir. Güvenle tüketebilirsiniz.” yazıyordu.

Yani?

“Bunda ne var ki?” dediğinizi duyar gibiyim. Elbette bir gariplik yok. Ama beni şaşırtan şu idi: Tavuk ürünleri satıcısını tanıyordum!

Şehrin yerlisi olup çok iyi tanınan köklü bir sülalenin, genç bir üyesi işletiyordu dükkânı. Kuruluşuna önderlik ettikleri sosyal yardım kurumları, (ben de dâhil) yüzlerce öğrenciyi bursları ile desteklemişlerdi. Sol görüşü benimsemişlerdi ve dinin gereklerine göre şekillenen (hele hele bunu dışa vuran) bir yaşam tarzları yoktu. Birdenbire poşette beliren açıklama, bu nedenle ilgimi çekmişti.

“Zannediyorum dükkân el değiştirmiş.” dedim. “Yeni sahipleri farklılar.” Bunları düşünürken bahsettiğim sülaleye ait genç, dükkânın kapısında göründü. İyice şaşırmıştım. Ancak gidip konuşarak merakımı giderebilecektim.

İşin Aslı

Arkadaşıma veda ederek, dükkândan ayrıldım ve karşıya geçtim. Tavukçu dükkânına girince selâm verdim. Kısa bir sohbetten sonra gördüğüm poşetten bahsettim ve dünya görüşlerinin satışlarına yansıyacak kadar değişmesine şaşırdığımı söyledim.

Gülümseyen kızdan aldığım cevap, bu kez şok etti beni:

“Efendim, bizde o manada bir değişme yok. Bildiğiniz gibiyiz. Poşetleri tedarik ettiğimiz üretici, bize iyilik yapmak istemiş ve satışlarımız artsın diye üzerine böyle bir cümle eklemiş. Biz de iade ederek onu üzmek istemediğimiz için, kullanmaya mecbur kaldık.”

Fıkra gibiydi. Bu kadar kolaydı demek ki tüketiciyi yanıltmak. Helâl kesimle ilgili hassasiyeti olanları, razı olmayacakları bir ürüne yönlendirmek bu kadar kolaydı. Bir poşet üreticisinin gücü buna yetebiliyordu.

Salim Bey haklı değil mi sizce? Ambalaj üzerinde bulunan ifadelere güvenmek ne kadar mümkün? Bunun güvencesi kim? Denetlenebiliyor mu gerçekten?


Lütfen sitenin kullanım politikasına uyun ve kaynak göstermeksizin alıntı yapmayın.
 Paylaşın!
 

Yorumlar

Cengizhan
Konuk
Comment
Neme lâzım sultanım !!!
Yorum 3 (07 Nisan 2014 15:37)
Sanırım duymuşsunuzdur şu kıssadan hisseyi:

Kanuni Sultan Süleyman devletin akıbetini hayâl eder, günün birinde “Osmanoğulları da inişe geçer, çökmeye yüz tutar mı?” diye derin derin düşünmeye başlar. Bu gibi soruları çoğu zaman süt kardeşi meşhur âlim Yahyâ Efendi’ye sorduğundan bunu da sormaya niyet eder. Yazdığı mektubu, keşfine inandığı Yahyâ Efendi’ye gönderir. “Sen sırlara vâkıfsın, kerem eyle de bizi aydınlat. Bir devlet hangi halde çöker? Osmanoğulları’nın âkıbeti nasıl olur? Bir gün olur da izmihlâle uğrar mı?”

Mektubu okuyan Yahyâ Efendi’nin cevabı bir bakıma çok kısa, bir bakıma içinden çıkılmaz bir hâl alır: “Neme lâzım be sultânım!”

Topkapı Sarayı’nda bu cevabı hayretle okuyan sultân, bir mânâ veremez. Yahyâ Efendi gibi bir zâtın böylesine basit bir cevapla işi geçiştireceğini pek düşünmez. Söylenmeye başlar: “Acaba bilmediğimiz bir mânâ mı vardır bu cevapta?” Nihayet kalkar, Yahyâ Efendi’nin Beşiktaş’taki dergâhına gelir. Sitem dolu sorusunu tekrar sorar:

— “Ağabey ne olur mektubuma cevap ver. Bizi geçiştirme, soruyu ciddiye al!”

— “Sultânım sizin sorunuzu ciddiye almamak kâbil mi? Ben sorunuzun üzerine iyice düşündüm ve kanaatimi de açıkça arz ettim.”

— “İyi ama bu cevaptan bir şey anlamadım. Sadece ‘Neme lâzım be sultânım!’ demişsiniz. Sanki ‘Beni böyle işlere karıştırma’ der gibi bir anlam çıkarıyorum.”

— “Sultânım! Bir devlette zulüm yayılsa, haksızlık şâyi olsa, işitenler de ‘neme lâzım’ deyip uzaklaşsalar; sonra koyunları kurtlar değil de çobanlar yese, bilenler bunu söylemeyip sussa; fakirlerin, muhtaçların, yoksulların, kimsesizlerin, feryâdı göklere çıksa da bunu da taşlardan başkası işitmese; işte o zaman devletin sonu görünür. Böyle durumlardan sonra devletin hazinesi boşalır, halkın itimât ve hürmeti sarsılır. Asayişe itaat hissi gider, halkta hürmet duygusu yok olur. Çöküş ve izmihlâl de böylece mukadder hâle gelir.”

Yani,

Bize kılçık deseler de, kurcaladıkça karşımıza çıkacak sorunlardan çekinmeden “neme lazım” demeden mücadele etmeliyiz bence.
L Duman
Konuk
Comment
Vicdani Boşluklar
Yorum 2 (02 Eylül 2013 08:55)
Ne yazık ki, birey ve kurum olarak benliğimizde kocaman vicdani delikler oluşmuş durumda. Bu deliklerden kastımın iğne delikleri olduğu sanılmasın sakın. İçlerinden bir ülkenin kaderi ve bir milletin benliği geçecek kadar büyük ve geniş delikler!

Vicdanımızda oluşan bu boşluklardan fırsatçılık, riyakarlık, işgüzarlık, adamsendecilik ve onursuzluk geçer olmuş. Bir satıcının poşetinin üzerinde yazdığı/yazdırdığı yazının ne anlamlara geleceğinden tutun da bir üreticinin ambalajının üzerine yazdıracağı “içindekiler / … tebliğine uygundur / … sertifikalıdır” ibarelerine kadar her şey bu boşluklardan rahatça geçer olmuş.

Bu onursuz davranışı devlet kontrol etmiyor / edemiyorsa, her daim devreye girmesi gereken “vicdan” susuyor ve görmezden geliyorsa, o toplumun istikbalinde ihlâs, güven, birlik, saygı ve sağlıktan bahsetmek ancak edebiyat olur.
Muhacir
Konuk
Comment
Acaba
Yorum 1 (17 Ağustos 2013 09:52)
Sizce asıl sorun satıcıların tüketicileri kandırması mı? Yoksa tüketicilerin kendi kendini kandırması mı?

Maalesef durumun bu boyutlara gelmesinin asıl sebebinin, insanların kendini rahatlatacak bahaneler araması olduğuna inanıyorum. Çünkü kurcaladıkça karşılarına pek çok sorunlar çıkacak. Bu yüzden mücadele etmeden kabul etmek daha kısa bir yol…

Sayın satıcı n’olur kandır beni… İşim gücüm çok mücadele gücüm hiç yok…

Yorumunuzla katkıda bulunun

  • Bilgi girilmesi zorunlu alanlar * ile işaretlenmiştir.
  • E-Posta adresiniz yayınlanmayacak ve aramızda kalacaktır.
  • Yorumunuz içinde, lütfen bağlantı (link) kullanmayınız.