Bir reklâm ajansımız, 50.000 adetlik baskılı tişört ihracat bağlantısı yapmıştı. Sıcak baskı tekniği ile yapılan bu uygulama, herhangi bir fotoğrafın tişörte basılması şeklinde oluyordu. İlk 10.000 adetlik parti yerine ulaştığında, alıcı firma işin mükemmelliği karşısında gözlerine inanamamış, uygulamayı yerinde inceleyip bilgi sahibi olmak için bu konuda uzman iki kişilik heyeti Türkiye’ye yollamıştı.
Olay buraya kadar göğüs kabartıcı, ancak reklâm şirketini almış bir panik. O kadar iptidai bir yöntem uyguluyorlar ki, bunun ilgili firma tarafından anlaşılıp siparişin iptal edileceği korkusunu yaşıyorlar. Derken heyet geliyor. Karşılıklı sevgi gösterileri, iltifatlar, izzet, ikram; heyet sabırsız, illaki imâlatı göreceğiz diye sızlanıyorlar. Bizimkiler hâlâ panikte; yapacak başka bir şey kalmıyor, utana sıkıla atölyenin yolunu tutuyorlar.
Sanayi sitesinin loş bir katındaki atölyeye girdiklerinde manzara şöyle: Bir kırık-dökük masa, yerlerde boyalar, yırtık elbiseli bir kaç çırak, iki usta ve on beş metrelik uzun bir tezgâh ve tabii ki meşhur tişörtler baskı için sıra bekliyorlar. Bu ortamda beyaz tişörtlere bu kadar temiz baskı yapmanın olanaksız olduğunu düşünen heyet, nezaketen uygulamanın başlamasını istiyor. Kaybedecek hiçbir şeyi kalmayan firma yetkilileri, çaresiz gösteriye başlıyorlar. İki çırak, masaya paralel tahtanın iki ucundan tutuyorlar. Bu arada usta gerekli boya ayarını yapıyor ve: “Şimdi!” diye bağırıyor. İki çırak, var güçleri ile öteki uca koşuyorlar. Sonuç: Harika!
Ertesi gün heyet teşekkür ederek ayrılıyor. Korku ile beklenen birkaç günden sonra karşı firmadan 50.000 adetlik bir sipariş daha geliyor. Bizimkiler, kabul edilmenin sarhoşluğu içinde bayram yapıyorlar. Olaydan bir yıl sonra heyetin verdiği rapor tesadüfen ellerine geçiyor. Aynen şöyle:
“Türkler bütün ısrarlarımıza rağmen söz konusu fabrikayı bize göstermediler. Ancak sanayi casusluğuna karşı aynı ürünün sahtesinin yapıldığı yerde bizi aldatmaya çalıştılar. Biz nezaketen inanmış göründük. Orada bu sürede değil 50.000 adet, 500 adet dahi yapılamayacağını çocuklar bile anlar. Bu bakımdan siparişin devamını Türklere vermekten başka çaremiz yoktur.”
Yorumunuzla katkıda bulunun