Bizden öncekiler gibi, ben de çocukluğa dair anılara sahip oldum. Ancak bizim kuşağın diğerlerinden bir farkı var: 50 yıl içinde o kadar hızlı bir değişim yaşandı ki, eski ile yeni arasında her alanda tam anlamıyla uçurum oluştu. Bizden önceki kuşak böyle bir değişime şahit olmadı. Sonraki kuşak ne kadarını görür, bilemiyorum.
Evlendiğimizde onu çocukluğumun geçtiği mahallede gezdirmiş ve tüm yaşadıklarımı anlatmıştım. Çok sabırlı bir eş olacağı o zaman belliymiş.
Hasan Baltalar (@HasanBaltalar)
16 Eylül 2017
Sosyal medyada çocukluk anılarımın yaşandığı sokağa dair bir yazı yazmak istediğimden bahsettiğimde, beklemediğim bir ilgi ile karşılaştım. Benimle yaşamayanların anılarımı merak etmeleri, bahsettiğim değişimin izlerinden kaynaklanıyor. Benim anılarım bana ama onlar da sanırım kendilerininkinden bazı kırıntılar bulacak ve geçmişe bir yolculuk yapacaklar.
O zaman haydi, benimkine başlayalım ama sizden süzülenleri de aşağıya yorum olarak yazın, olur mu?
Bir Sokak: “Eski Hastane Çıkmazı”
İnternette rastladığım zaman çok heyecanlandığım bu Edremit fotoğrafı, sanırım çocukluğumun geçtiği altmışlı yıllara ait, çünkü hafızamdaki görüntü de böyle. Çekim, sokağın başladığı Eski Hükümet Caddesi’nden yapılmış.
Sol tarafta sokağa sarkan dallar o yıllardaki devlet hastanesinin bahçesi. Küçük bir binaydı. Kız kardeşlerimden biri, içinde devasa ağaçlar bulunan park gibi bahçesindeki havuzu pek sevmezdi. Kenarında oynarken içine düşüp tamamen ıslanmış ve ağlayarak eve koşmuştu.
1970 yılındaki nüfus sayımını hatırlıyorum. Sokağa çıkma yasağı vardı. Ancak bizim sokak “çıkmaz” olduğundan, evlerimizin ortak avlusu gibiydi. Herkes sokaktaydı ama caddeye çıkmıyorlardı. Dayımla sokaktaki diğer gençlerin hastanenin bahçesinde saatlerce top oynamaları, biz çocuklara çok eğlenceli gelmişti.
Sokağımızın en güzel yanı, evler ile dükkânların yan yana olmasıydı. Şimdi büyük “avemeler” ve sadece evlerin (hatta güvenlik girişli sitelerin) bulunduğu dev bir otel gibi semtler var. Bizim sokağımızın girişinde güvenlik yoktu ama hiçbir suç işlenmezdi. Tek korku, çocukların caddeye çıkıp ezilmeleri ihtimaliydi.
Fotoğraftaki sokağın sonuna doğru baktığınızda, dar ve dikey pencereli küçük bir yer fark edersiniz. Orası Tornacı Celâl’in dükkânıydı. Celâl ağabey, çok neşeli ve şakacı biriydi. Pencerenin karşısındaki tornasında çalışırken, sokağın ucundan caddeyi görürdü. Biz çoklukla sokakta olur, dükkânına da girerdik. Bu durumda bizi çalıştırırdı. Çalışmak dediğim de tezgâhtaki menteşeleri koliye dizmek.
Celâl ağabey pikabıyla sürekli kırkbeşlik plak çalar, kendisi de yüksek sesle söylerdi. Penceresi açık olduğundan, tüm sokak hatta evlerden duyulurdu. Bizim sokağın merkezi müzik yayınıydı o. Sesi gelmezse merak edilir, dükkân kapalı mı diye bakılırdı.
Şimdiki çocuklar, avemelerde fonda yapılan müzik yayını hatırlamayacaklar bile! Oysa ben size o şarkıların listesini yapabilirim.
Celâl ağabeyin dükkânının üst tarafına bakarsanız ihtişamlı bir bina göreceksiniz. Bizim sokağın üstünde bulunan ve Eczacı Ali Bey’e ait olduğu söylenen o bina, çok istediğimiz ama içine bir türlü giremediğimiz perili evdi. “Şato” derdik ona. Kullanılmayınca sonraları eskimiş ama gizemi hâlâ sürüyor.
Şato’nun hemen altında gördüğünüz, büyük çatılı ev… İşte o ev, anneannemin eviydi. İki ev ötede kendi oturduğumuz ev var ama anneannemin evinde daha fazla anım vardır.
İki katlı, ahşap, avlusunda tuvaleti ve tulumbası olan o ev. Kardeşlerimle tulumba ve dağarın başında suyla az oynamadık. Tuvaletin hemen yanında tavuk kümesi vardı. “Gezen” tavuklarımız da. O zamanlar bütün tavuklar gezdiğinden, böyle bir tanımlama yoktu elbette.
Üst kattayken yere uzandığımızda, tahtaların arasından altındaki oda görünürdü. “Hanay” dediğimiz üst katın yarısı teras gibiydi ve bir ahşap kafesle kapatılmıştı. Fotoğraf büyütülürse, o kafes görünecektir. Gözümün önüne, elindeki tahta fırçası ile oradaki yer tahtalarını temizleyen annem geldi şimdi.
40 Yıl Sonra Aynı Sokakta Gezinti
Şimdi sizinle sokakta bir gezinti yapalım ve yine anılardaki enstantanelere değinelim. Fotoğraflar kendi çekimim ve 2009 yılına ait.
Sokağın o zaman kapalı olan dip kısmındayız. Soldaki beyaz demir parmaklıklı pencerenin bulunduğu evin olduğu yerde, bizim kiracı olarak oturduğumuz evimiz vardı. Sonradan yıkılmış ve bu görünen ev yapılmış.
Evin arka odasındaki pencere yanındaki marangoz dükkânının bahçesine baktığı için, perdesi hep kapalı olurdu. Marangoz Bedri amcanın yanında da Celâl ağabeyin tornacı dükkânı vardı zaten. Bedri amcanın güreşçi olan oğlu Gıdı Gıdı Hasan, şakalaşırken beni talaş yığınına gömünce bozulur ve eve girerdim.
Şimdi evimizin karşısını görüyoruz. Burası Adil amcanın, Celâl abinin dükkânının yanında olan ve “Gazozhane” denilen gazoz imalathanesinin deposuydu. Sonraları Pirinççi Ahmet abinin deposu oldu. Elli yıl geriye gidebilseydik beni, onun köşesindeki tulumbanın taşına oturup bağıra bağıra şarkı söylerken görebilirdiniz. Celâl ağabeyin vokalisti idim yani.
Biraz sola doğru döndük. Gazoz deposunun üç tarafı boş olduğundan, çıkmaz sokak içinde iki çıkmaz sokak daha oluşmuştu. Buralar bizim doğal oyun alanımızdı. Seksekler, beştaşlar, bilye oyunları, ne varsa…
Şimdi az daha sola kayıp, fotoğraftaki pembe evin diğer cephesine yanaşalım.
Burası ayakkabı tamircisi Dadaylı Mustafa’nın evidir. Sokakta, anneannemin evinin tam karşısındadır. Küçük oğlu Hasan ile hem adaş hem de akranız. Hasan bu sokaktaki hemen hemen tüm anılarımın ortağıdır. Birbirimizin evlerinden pek eksik olmazdık. Eğer Hikmet teyze terslenir de evlerine giremezsem, bu pencereden sohbet ederdik. Evlerinde çok sayıda kedi olurdu. Üç kedi kuşağını bir arada görebilirdiniz.
Bir gün büyük oğulları bana vurmuş mu ne, annemin bu pencereye yanaşıp Hikmet teyzeye sataştığını çok iyi hatırlıyorum. Pencereden içeriye uzatıp kadıncağızla kavga etmeye başlayınca (demir parmaklık nedeniyle) yırtılıp kan içinde kalan elleri, belki de bunu hafızama kazıdı.
Sola, hemen bitişiğe geçtik. “Hacı Ethemler” lâkabıyla bilinen İbrahim amcaların evi. Onların da akranım olan bir oğulları var ama Hasan kadar samimi olmadık. Kebire Yenge otoriter ve (o zaman bu kelimeyi bilmezdik ama) hijyen konusunda hassas bir kadındı. Çok severdi bizi, çok ikramını gördük. O merdiveni çok kullandım. O zaman parmaklıklı kapı yoktu. Karı koca ölünce evi satın alan arkadaşım Hasan yaptırmış.
Demir kapıyı arkamıza aldığımızda yine marangoz olan Cengiz ağabeyin dükkânını görüyoruz. O da güler yüzlü, neşeli bir insandı. Yanındaki kapı, anneannemle bitişik olan Hamide teyzenin evidir. Akrabaları da beni severlerdi. Ona geldiklerinde beni çağırır, o zaman popüler olan “Ana beni eversene” türküsünü söyletirlerdi.
En dipten başladığımız gezintinin sonuna yaklaştık ve sokağın caddeden girişine geldik. Bu dükkân da, sokağımızın üçüncü marangozu olan İsmail amcaya aitti. Bir sokakta (İlhan ve Necati abileri de eklersek) beş marangozun bulunması, o dönemin ticaret barışı açısından anlamlı değil mi? Şimdi esnaflar yakınındakini yok etmeye ve tek kalmaya çalışıyor.
İsmail amca sünnet törenimde benim kirvemdi. İki normal insan cüssesindeydi. Ufak tefek bir çocuk olan benimle kıyaslayın artık. Ödümüz kopardı ondan. Aslında çok şefkatli biriydi ama çekinmemiz için bize sert bakardı.
Oynarken caddeye çıkıp eziliriz korkusuyla, annem ona bizi gözetlememizi tembih etmiş. Elimizdeki yoğurt kabıyla dükkânın karşısında durur, “Annem Hilmi amcaya yoğurt almaya gönderdi” diye izin ister, öyle caddeye çıkabilirdik. Oralarda mazeretsiz bulunursak, dükkândan dışarıya fırlar, başıyla bize “Haydi, yukarıya!” işareti yapardı.
Dükkânın yanındaki kapı, babası Halil amcanın oturduğu eve aitti. Çok sert olarak biri tanıdığımız Halil amcanın, eşinin cenazesi o kapıdan çıkarken arkasından sokağı inleten ağlamaklı haykırışı hâlâ kulaklarımda çınlıyor: “Mahşerde görüşeceğiz Muazzez, bırakmam seni!”
Sokağımıza ne oldu?
Çocukluğumdaki yaşlılar artık yaşamıyor. Yetişkinlerden kimisi, sonradan sokağı terk etmiş. Dayım anneannemin ahşap evini yıkarak yerine yeni ev yaptı ve hâlâ orada oturuyor. İsmail amcaya memleket ziyaretlerimin bazılarında rastlıyorum. Celâl ağabeyin izini birkaç yıl önce bulup, evinde ziyaret ettim. Nasıl sarılıp, sevinçle karşıladığını tahmin edemezsiniz.
Çocukluğumun geçtiği sokak, artık “çıkmaz” değil. Dip kısmını açılarak, yukarıdaki semte çıkış yapılmış. Adını kaldırılıp, numara atanmış. Bağlandığı caddeye eski politikacılardan birinin adı verilmiş. Sanayi sitesine taşınmak zorunda kalan dükkânlar kapanmış.
Artık sokak soğuk, sokak renksiz, sokak ruhsuz…
Teşekkür
Bu yazıyı yazmam için beni teşvik edenlere teşekkür ediyorum. Eksik olmayınız.
Yorumlar
Konuk
Yorum 5 (17 Mart 2024 20:43)
Konuk
Yorum 4 (16 Şubat 2022 21:34)
Konuk
Yorum 3 (10 Haziran 2020 13:37)
Konuk
Yorum 2 (14 Şubat 2019 23:08)
Konuk
Yorum 1 (13 Şubat 2019 23:17)
Yorumunuzla katkıda bulunun