İşe giriş mülakatları hakkında çok şey yazıldı. “Şunu yap!”, “Bunu yapma!” şeklinde tonla liste var. Eminim, çoğunu da okumuşsunuzdur. Bu konuda bir şey yazmak ve tekrara girmemek oldukça zor ama kendi tarzım ve tecrübemi aktarmaya çalışırsam, sanırım sizi sıkmam.
Önce bu naçizane tecrübe nereden geliyor, onu özetleyeyim.
Röportaj yazılarımda da belirttiğim gibi, kendimi hiçbir zaman “İK Uzmanı” olarak tanıtmadım. Ancak yönettiğim kurumsallaşma süreçlerinde bazen projelere yönetici alımı gerekli oldu ve projeyi geliştiren kişi olarak, elemanı seçme görevi (ister istemez) bana düştü. Bazen de firma organizasyonuna orta ve üst düzey personel gereği ortaya çıktı ve yönetim tarafından, (yaşanan kurumsallaşma sürecinin zedelenmemesi düşünülerek) ön seçimi yapmam istendi. O zaman, işe alım tarafında buldum kendimi.
En klâsik mülâkat sorularının en iyi cevaplarını, kariyer sitelerinden okuyarak mülâkata giden aday şok oldu: “Bunlara çalışmamıştım.”
Hasan Baltalar (@HasanBaltalar)
17 Aralık 2014
İki yüze yakın mülakat yaptığımı tahmin ediyorum. İK uzmanlığı adına bu sayı az. O nedenle ben bir “butik mülakatçı” sayılırım.1 Adaylara nasıl bir mülakat geçirdiğini sorduğumda aldığım cevaplar, bu konuda kendimi iyi hissetmemi sağladı.
Yazım mülakat ve seçime odaklandığından, “arama” kısmını geçiyorum. Bilinen prosedürler geçerli. Anlaşılır ve özlü bir ilân, uzun ve kısa listeler, mülakat daveti, …
Mülakat davetleri sırasında yaşanmış ibretlik bir anım var, onu başka bir yazıda anlatayım. Hatırlatın ama.
Nasıl bir mülakat?
Şimdi, “Hasan Baltalar kendince nasıl mülakat ve seçim yapar?” konusuna girelim. Bunu da “yöntem” ve “ilkeler” olarak ikiye ayıralım. Belirteyim, her şey “hand made” ve özgün. O yüzden bazıları genele uymayabilir, eleştirebilirsiniz ve tartışabiliriz.
Yöntem
Mülakata katılan aday yani “konuğum” karşımdadır. Butik mülakatçının paket İK yazılımı falan olmaz. O nedenle, kendi geliştirdiğim bir aday değerlendirme sistemim vardır. Onun mülakat sonunda dolduracağım formu önümdedir. Bir de (adaya nedeni konusunda açıklama yaptığım) basit bir karakter testinin soru formu olur. Aday o soruları cevaplarken, bir toplantı notu hazırlarım. Sessiz geçen tek bölüm budur. Adayın tutumuna göre 5 ilâ 15 dakika sürer. Burası aynı zamanda bir gözlem alanıdır.
Sonra en zevkli kısım olan “sohbet” başlar.
“Birbirimizi” tanıma konusunda ikimiz de sıfır noktasındayızdır. Evet, bu iş çift yönlüdür. O da beni tanımalıdır. Adayın, bazı “ince” detayları bile isterse açabileceği mülakatçıyı tanımak, hakkıdır.
Adayı strese sokan bir soru listem olmadığını özellikle belirtirim. “45 yıl sonra kendisini nerede gördüğü”, “dünyaya tekrar gelirse çay veya kahve olmaktan hangisini tercih edeceği”, “arkasındaki duvarın rengi” gibi amaca hizmet etmeyen konularla sıkmak istemem onu. O, çağdaş akıma kapılıp internetten araştırarak bunlara hazırlandıysa, emeği boşa gitti demektir.
Doğaçlama bir mülakatta ortaya çıkan veriler, paha biçilmez niteliktedir. Sohbetin akışı adaya özeldir. Mülakatçının esnekliği ve sohbet ustalığı burada devreye girer. Süre sınırı yoktur, iki tarafın da rahatlık hissetmesi vardır.
En sıkıldığım an, not aldığım sırada konuşan adayda kendisini dinlemediğim hissinin oluşmasından korktuğum andır. Kendimi, böyle bir şeyin olmayacağını belirtmek zorunda hissederim hep.
Sohbet kendiliğinden akar gider. Akmazsa biter zaten, zorlamam. Bundan bazen aday, bazen de ben sorumlu olurum. Bu nedenle, adayın durumu sezdiğinde beni açtığı mülakatlar da olmuştur.
Analitik bir insanım. “İşte bu” diyerek (sezgisel) tek atışla seçmek, karakterime aykırıdır. “Hesap verebilirlik” önemlidir, diğer adaylara ne diyeceğimi düşünürüm. Ölçmek zaruridir benim için. Görüşme bittikten sonra, taze kanaat ve itinayla değerlendirme formumu doldururum. Sistemimde aday için bir not çıkar. Diğer adayların notu ile kapışır ve “kuvvetli” olan kazanır. Burada da asla hak yemem.
İlkeler
Yöntemim bu. Biraz da ilkelere değinelim.
- Aday bazen (gerekmese bile) iş dışı kişisel detaylar verir. Bunlar mülakatçı ile mezara giden sırlardır. Onun namusudur.
- Her sohbet aynı zamanda kazanç vesilesidir. Bu nedenle mülakatlarda eleştirdiğim ve eleştirildiğim zamanlar olmuştur. Hepimiz öğreniyor ve gelişiyoruz.
- Mülakatı adaya özel olmaktan çıkarmak, onu sıkan bir numaralı konudur. O nedenle yaygın rutinleri benimsemem. Orada adaya göre bir elbise (yani sohbet şekli) dikmek gerekir.
- Acil bir durum dışında, adayın sözünü ancak soru işareti ile biten ilgili bir cümlem varsa bölerim. Uzun veya kısa, konuşacak. Yoksa bilgi alamayız.
- Değerlendirme formunu hakkıyla doldurabilmem için, alamadığım verilerin üzerine gitme ve ücret beklentisini öğrenme amacı dışında ısrarcı olmam. Genellikle öğrenmek istediklerimin çok daha fazlasını almışımdır. Bu bana eleme yükü getirir ama olsun. Nerede öyle kemiksiz et?
- Bir soruya cevap alamadığımda, onu farklı bir yolla sormaya çalışırım. Bu sırada yapılacak bir örnekleme çok işe yarayabiliyor. Aldığım cevabı kendi ifademle tekrarlamak da teyit açısından fayda sağlamıştır.
- Mülakat sırasında kalkıp gezinmem. Sıkıldığımı veya anlattıklarının ilgimi çekmediğini hissettirecek davranışlar adayı üzecektir. Bu, aynı zamanda konukseverliğe de ters düşer.
- Aday için sohbet konforu çok önemlidir. Mülakatçı, anlayışlı olmak zorundadır. Bugüne kadar, verdiğim kartviziti durmadan elinde döndürüp duran biri dışında adaya hiç müdahale etmedim. O da stresinin nedenini anlamak içindi. Yoksa devam edemeyecektik.
- En kötü soru, sorulmadan bırakılan sorudur.2 O nedenle aptalca sorular sormaktan çekinmem. Üstelik adayları, çalıntı klişe sorulardan ziyade basit (hatta komik) soruların çok rahatlattığına şahit olmuşumdur.
Bunlar, mülakatçı olduğumda benim ilkelerimdir. Aday için iş daha kolay. Ona (genel etik dışında) sınırlama, baskılama yok. Onun açısından, “olabildiğince kendisi olmak” var.
Bir Tüyo
Ben bahsettiğim bu butik mülakatları, çoğuna aday olarak girdikten sonra yaptım. Yani masanın öbür tarafında çok oturdum. Henüz öbür tarafı yaşamamış yeni İK çalışanları, ister istemez biraz kırıp dökecek. Bu, firma yönetimlerinin hesaba katması gereken bir sorundur.
Selâm!
Mülakatını yaptığım birçok adayla tanışıklığımız, muhabbetimiz devam ediyor ve sosyal medyadan bağlantı halindeyiz. Onlardan, bu yazıyı okuyan varsa selâmlıyor ve kendileriyle karşılaşmaktan dolayı sevinçli olduğumu tekrar etmek istiyorum.
- İK camiasında, “butik mülakat” teriminden ziyade butik işe alımdan bahsedildiğine rastladım. Meselâ Merve Tunçer Sepici, Turkish Bank İK Direktörü Büşra Özkan ile yaptığı söyleşiyi anlattığı Kariyer.net’teki 8 Mayıs 2013 tarihli yazısına, “Butik işe alım dönemi başladı” şeklinde başlık atmış.
- Snow, Shane. “The worst kind of question is the one left unasked.”
Yorumunuzla katkıda bulunun