Ekonomiler, çalışan ve katma değer üreten şirketlerle ayakta durur. Bunun öneminden dolayı son yıllarda girişimcilik üzerine çok şey yazılıp, konuşuluyor. İnsanların girişimcilik için cesaretlendirilmesi adına kurslar hatta üniversite programları açılıyor. Devlet ilgili kurumlarıyla, girişimler için maddi destek programları geliştiriyor.
Gerçi bu işin de suyu çıkmak üzere. Sırf devletten destek alabilmek için kurumsal görünüm arz etmek isteyen ve bu nedenle makyaj arayan firmalardan da talepler geldiği oluyor. Ancak bu yazımda buna odaklanmak istemiyorum. Biz olumlu resmi görmeye devam edelim.
Batması için girişimde bulunulur mu?
Daha en başta kötü niyetlerle kurulan naylon şirketleri düşünmezsek, gerçekten tüm şirketler para kazanarak hayatı devam ettirmek için kuruluyor. Bu şirketler kurucularının ve onların aileleri ile çalışanlarının gelir kapısı haline geliyor.
Pekiyi böyle bir şirketin kısa sürede yok olması istenir mi? Aklı başında ve niyeti de iyi olan hiç kimse bu soruya “Evet” diye cevap vermez. O halde bir şirket nasıl uzun ömürlü olur?
İş kurmak isteyen bir girişimcinin, bunu yapmadan evvel kendisine sorması gereken sorulara yer veren bir yazı yazmıştım. Bu sorulara olumlu cevaplar bulunduktan sonra kurulan her işin, yaşaması için gerekli dış ortam var demektir. Bundan sonra yapılması gereken, iç ortama odaklanmak ve verimli bir yapılanmayı sağlamaktır. Esasen yapılması gerekenler içe dönük olduğundan, güçsüzlük ve çaresizlik de söz konusu değildir. Yeter ki istek olsun.
İçe dönük yapılanmayı anlatmak için ise “Kurumsallaşma” kavramından daha uygun bir kelime bulamıyorum. Burada bahsettiğim kurumsallaşma, “vitrin düzenlemesi” anlamına gelmiyor. Yaygın olan yanlışlardan arındırılmış bir kurumsallaşmadan bahsediyorum. Birçok şirket ve üniversitede verdiğim “Kurumsallaşma Kavram Eğitimi”ne katılanlar bunu iyi bilirler.
Girişimcilik ve Kurumsallaşma İkilisi
Sağlıklı bir şirket için girişimcilik ve kurumsallaşma kavramlarını, bir bütünün ayrılmaz parçaları olarak görüyorum. Bu iki kavram, bir şirketin iki önemli aşamasıdır.
Girişimcilik bir şirketin “mayası”dır. O olmadan hiçbir iş kurulmaz. O adeta bir tutkudur. Sahibini gözü kara kılar. Riski göğüslemesi için ciğerlerine hava doldurur. En zor zamanlarda bile çok sayıda iş, bu tutku ile kurulmuştur.
Kurumsallaşma ise, bu nadide tutku ile kurulan işin “bağışıklık sistemi”dir. O olmaksızın, girişim tehlikededir. Bünyesi zayıftır. En ufak bir sarsıntıdan fazla miktarda etkilenebilir. Hastalıklara düçar olup yatağa düşebilir. Ayağa kalkması uzun zaman alabilir hatta bazen kısa bir sürede ömrünü tamamlamasına engel olunamaz.
Şirket sağlıklı iken küçük çabalarla bu bağışıklık sistemi oluşturulabilecek olmasına rağmen, hastalık zamanlarında çok daha fazla gayretle bile ayağa kalkılamayabilir.
Aralarındaki bu ilişkiden dolayı, girişimcilik ve kurumsallaşma kavramlarının birlikte düşünülmesinde zaruret görüyorum. Girişimcilik olmadan kurumsallaşmadan bahsedilemez. Kurumsallaşma olmadan da, girişimin uzun ömürlü olmasından bahsetmek oldukça zordur.
İşinize bir iyilik yapın!
Bu yazımı okuyan potansiyel girişimcilerden, iş planlarına kurumsallaşma adımlarını da muhakkak eklemelerini; işini bir şekilde kurmuş olanlara da geç kalmadan bir kurumsallaşma sürecine başlamalarını öneriyorum.
Yorumlar
Konuk
Yorum 3 (26 Mart 2012 14:42)
Üye
Yorum 2 (26 Mart 2012 10:59)
Konuk
Yorum 1 (26 Mart 2012 09:07)
Yorumunuzla katkıda bulunun